Yunus Emre, tasavvuf şiirinin en önemli temsilcisidir. Hayatı hakkında çok az şey bilinen Yunus Emrenin, on üçüncü yüzyılın ikinci çeyreği ile on dördüncü yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığı düşünülmektedir. Bazı araştırmacılar Sarıköy de yaşadığını, bazılarıysa Karamanlı olduğunu düşünür. Hacı Bektaş Velinin bir eserine dayanarak Sarıköyde yaşadığı ihtimali daha güçlü görünmektedir. Ölümü 1320 olarak kabul edilen Yunus Emrenin seksen iki yaşında öldüğü söylenir. Buna göre doğum tarihi de 1238 yılına denk gelmektedir. Yunus Emrenin eserleri yaşamı hakkında bazı bilgiler içermektedir. Bütün bir Anadoluyu dolaştığı, Mevlanayı gördüğü eserlerinde geçen cümlelerden anlaşılmaktadır.
Destansı
Yaşamı
Yunus Emrenin yaşamı halk arasında söyle
anlatılmaktadır: Yunus Emre küçükken okula gitmiş ama alfabeyi bir türlü
öğrenememiştir. Bunun üzerine okulu bırakıp köyünde çiftçilik yapmaya
başlamıştır. İlerleyen yıllarda kıtlık olur. Yunus ta kıtlıktan etkilenir.
Kırşehire yakın Sulucakarahöyükte Hacı Bektaş Veli adlı biri
olduğunu ve kapısına gelen ihtiyaç sahiplerini eli boş göndermediğini duyar.
Bunun üzerine Hacı Bektaş Velinin yanına
gitmeye karar verir. Yolda giderken eli boş gitmemek için alıç toplar. Hacı
Bektaş Velinin dergâhına varır. Hacı Bektaş
Veli, Yunusun samimi ve saygılı
davranışlarından çok memnun kalır. Yunusun buğday için geldiğini öğrenince Sorun bakalım buğday mı ister, himmet mi? der. Bu sözleri duyan Yunus Ben himmeti ne yapayım, karın doyurmaz ki, bana buğday
gerek, der. Buğdayını alan Yunus yola
çıkar.
Yolda
giderken buğdayı aldığına pişman olan Yunus, geri döner. Hacı Bektaş Velinin huzuruna çıkar ve buğdayı
istemediğini himmet istediğini söyler. Hacı Bektaş Veli O söylediğin artık geçti biz o
anahtarı Taptuk Emreye verdik, der. Yunus, bunun üzerine Taptuk
Emreyi bulmak için yola çıkar. Taptuk
Emreyi bulur ve ona durumu anlatır.
Taptuk Emrenin dervişi olur ve dergâha odun
taşımakla görevlendirilir. Kırk yıl odun taşıdığı dergâha bir tek eğri odun
getirmez. Sebebini soranlaraysa Bu kapıdan içeriye odunun eğrisi bile giremez, der. Taptuk Emre kızını Yunus ile
evlendirir ama Yunus şeyhinin kızına kendisini layık görmediği için kıza elini
sürmez. Onun tek amacı erenler mertebesine ulaşmaktır. Yunus bir türlü erenler
mertebesine ulaşamadığını düşünüp, üzülür ve Taptuk Emrenin yanından ayrılır.
Taptuk Emreden ayrı geçirdiği zaman içinde
başından geçen bazı olaylar sonucunda Yunus istediği mertebeye ulaştığını
anlar. Tekrar Taptuk Emrenin yanına
döner ama Taptuk Emreye mahcup
olduğu için önce karısı ile görüşür. Şeyhinin kendini affetmesini ister. Kadın Bilirsin gözleri görmez, sen kapının
eşiğine yat. O sabah namazına kalktığında ayağı sana dokunur. Bu kim diye bana
sorar. Ben de Yunus, derim. Eğer hangi Yunus derse ses çıkarmadan çek git. Yok,
eğer bizim Yunus mu derse, kalk şeyhinin eline sarıl,der. Kadının dediğini yapan Yunus
şeyhinin Bizim Yunus mu? sorusu üzerine kalkar şeyhini
ellerine sarılır. Bu olaydan sonra da Yunusun hayatını kaybettiği söylenir.
Sanat
Yaşamı
Yunus Emre
sanat yaşamında halka, halkın dili ile hitap etmiştir. Yani Türkçeyi çok güzel kullanmıştır. Öz Türkçe
ile eserler vermiştir. Bu da Yunusun her zaman okunup anlaşılmasında önemli bir rol oynamıştır. Yunusun şiirleri tasavvuf ağırlıklıdır.
Tasavvuf; ruhunu temiz tutmak, Allah sevgisini kalbinde yaşamak, Allahı öylesine sevmektir ki cennet için
değil, onun sevgisine erişebilmek için uğraş vermek, ömrünü bu yola adamak
demektir. İşte Yunus şiirlerinde genellikle bu konuları işlemiştir. Onun
hoşgörüsü de çok önemlidir. Yaratılmışı hoş
gördük, yaratandan ötürü, diyebilecek
olgunluktadır. Yunus Emre bir halk şairi değil halkın şairidir. Öylesine çok
sevilmiştir ki Anadolunun çeşitli
yerlerinde adına anıt mezarlar yaptırılmıştır. Aruz ölçüsü ile de şiirler
yazmıştır ama onun en güzel şiirleri hece ölçüsü ile yazdıklarıdır. Yunus Emre’nin “Risalettün- Nushiyye” ve “Divan” olmak üzere
iki eseri vardır. Eserlerine başka âşıkların eserleri karıştıysa da sonradan
bunlar ayıklanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder